Geri

İslam Ahlak Felsefesinde Ahlakî Hastalık Kavramı

Tez Künyesi


Tez No: 923776
Tez Türü: Yüksek Lisans

Başlık: İslam Ahlak Felsefesinde Ahlakî Hastalık Kavramı / The Concept of Ethical Disease in Islamic Moral Philosophy
Yazar: Feyyaz Bilal Yıldız
Danışman: Doç Dr İbrahim Aksu
Yer Bilgisi: Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı
Konu: Felsefe (Philosophy)

 


Ahlak denilen olgu, varlıklar arasında sadece insana özgü bir durumdur ve insanla beraber var olmaya başlamıştır. Yani ahlakın serüveni insanlıkla beraber var olmuştur diyebiliriz. Bu sebeple ahlakın, insan hayatının en kadim ve en temel toplumsal yaşam kurallarından biri olduğunu söylemek ve kabul etmek yanlış olmayacaktır. Böylece ahlak, insanlar ve toplum için bazı yaşam kuralları oluşturmakla beraber -zaman içerisinde- bir araştırma alanı olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Ahlakın sadece teorik bir alana değil aynı zamanda ameli/pratik bir alana da hitap etmesi bakımından ayrı bir öneme de sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle insan davranışlarının nasıl oluştuğuna ve bu davranışların nasıl olması gerektiğine dair bizlere yönlendirmelerde bulunmaktadır. Bu yönlendirmelerin etkisi sadece kişisel değil toplumsal olarak da önem arz etmektedir.
Ahlak kuralları erdemi de kapsayan daha kapsamlı bir yapıyı ifade etmekte olup ahlak, pek çok şey yanında, kişinin erdemli bir yaşam sürmesini de istemektedir. Örnek verecek olursak yardımseverlik bir ahlakî değerken yardımsever olmak ise bir erdemdir. Bu da demek oluyor ki erdem, kişinin davranışlarına yansıyan ahlakî bir özelliktir. Yani ahlakın insanlara sunduğu asıl amaç ahlakı elde edebilmek için erdemli davranışları yapmaktır. İşte bu yüzden ahlak felsefesinin ana konularından birinin erdem olduğunu söyleyebiliriz.
Erdem ve erdemsizlik kavramları insanın ahlakî gelişiminde ve toplumsal düzenin sağlanmasında önemli bir yere sahiptir. Erdem, bireyin iç huzuruna ve toplumun düzenine katkı sağlarken erdemsizlik ise hem bireyin hem de toplumun mutsuzluğuna yol açan bir durumdur. İnsan, bu iki kavram arasında bilinçli seçimler yaparak ahlakî bir denge kurabilir. Erdemli bir yaşamın olması sadece bireysel mutluluk için değil toplumsal düzenin sağlanabilmesi için de vazgeçilmezdir.
Birçok filozofta gördüğümüz üzere insanın asıl amacının mutluluğa erişmek olduğunu, bunun ise ancak erdemli davranışların yapılması ve sürdürülmesiyle gerçekleşebileceğini söylemek yanlış sayılmayacaktır. Bunun bir başka anlamı da insanın erdemli davranışlar sayesinde hem kendisiyle hem de toplumla uyum içerisinde
yaşayabilecek olmasıdır. Yani erdem sadece kişinin kendisine değil yapıldığı taktirde topluma da fayda sağlayan bir eylemdir.
Erdem kavramının İslam felsefesinde kullanımına baktığımızda ise Eflatun ve Aristoteles geleneğinin izlerini görmekteyiz. Nitekim İslam filozoflarının birçoğuna göre, nefsin temel güçleri ve bunlardan ortaya çıkan temel erdemler ve erdemsizlikler büyük oranda Eflatun ve Aristo’nun görüşlerine benzemekte ve onların yaklaşımının devamı niteliğindedir. Bu durumun sebebinin ise Eflatun ve Aristo’nun görüşlerinin İslam ahlak düşüncesi ile uyuşmasıdır diyebiliriz.
Filozoflar, genel olarak dört temel erdemin varlığını kabul etmişlerdir. Bunun yanı sıra, erdemsizliklerin bu erdemlerin aşırılığı (ifrat) veya eksikliği (tefrit) sonucunda ortaya çıktığını ve toplamda sekiz erdemsizlik olarak tanımlandığını ifade etmek mümkündür. Ancak burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, filozofların sekiz erdemsizliği mutlak bir sayı olarak ele almadıklarıdır. Bu sayı, yalnızca dört temel erdemin aşırı uçlara kayması veya eksik uygulanması durumundan kaynaklanan erdemsizlikleri temsil etmektedir. Buna ek olarak, filozofların erdemlerin yalnızca dört temel kategoriyle sınırlı olmadığını, bu kategorilere bağlı alt erdemlerin de bulunduğunu vurgulamak gerekir. Ayrıca, erdemli bir davranıştan her türlü sapma veya uzaklaşma, yeni bir erdemsizlik durumunu ortaya çıkarır. Bu bağlamda, erdemsizliklerin sayısının yalnızca sekizle sınırlandırılamayacağını, çok daha fazla olabileceğini belirtmek doğru olacaktır.
Erdem kavramı, anlam ve içeriği itibariyle felsefi bir olgu olarak “erdemsizlik” kavramını da beraberinde getirmiştir. Çalışmamızda, erdemsizlik konusu da önemli bir yer tutmaktadır. Erdemsizliğin, erdemle ilişkili olarak varlık kazanan bir kavram olduğu ifade edilebilir. Başka bir deyişle, erdemin olmadığı durumlarda erdemsizlik kendini göstermektedir. Bu nedenle, her iki kavram birbiriyle ilişkili olup, birbirini tamamlayan ve devam ettiren unsurlar olarak değerlendirilebilir. Dahası, erdem kavramını daha derinlemesine anlamak için erdemsizlik olgusunu, erdemsizliği daha iyi kavrayabilmek için ise erdem kavramını incelemek gereklidir.
Erdem ve erdemsizlik kavramları, kişinin ahlakî durumunu ve toplumsal yaşamını ilgilendiren durumlar olmaları hasebiyle birbirine muhtaç fakat bir o kadarda zıt kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Erdem bir denge durumu olduğuna göre erdemsizlik ise bu dengenin bozulması durumudur. Dolayısıyla insan erdemli davranışlarının kendisine ve topluma fayda sağlayacağını, erdemsiz davranışlarının ise yine kendisine ve de topluma zarar vereceğini bilerek tercihlerde bulunmalıdır.
Erdem ve erdemsizlik kavramları yanında ahlakî hastalık/nefs hastalığı kavramı da İslam ahlak felsefesinin temel konularıdır. Bu sebeple de İslam ahlakçılarının sürekli olarak çalıştıkları ve görüş belirttikleri bir araştırma konusu olmuştur. Araştırmamızın da temel konusu olan bu ahlakî hastalık/nefs hastalığı kavramı hakkında ulaştığımız bulguları şöyle özetleyebiliriz.
Filozoflarımız ahlakî hastalığın ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını ve bu tür rahatsızlıklardan kurtulma yollarını eserlerinde ele alıp incelemişlerdir. Çünkü bir hastalık söz konusu olduğunda, bunun mutlaka bir tedavi yönteminin belirlenmesi ya da tedavisi mümkün değilse bile bu hastalıkla mücadele yollarının araştırılması gereklidir. Tıpkı tıp biliminde her hastalığa yönelik bir tedavi yöntemi veya önerinin bulunması gibi, ahlak felsefesi de ahlakî hastalıklara ilişkin çözüm yolları ve tavsiyeler sunmaktadır.
Filozoflara göre, erdemsizlik kişide ahlakî hastalıkların ortaya çıkmasına neden olan bir etkendir. Erdemsizliği sebep olarak kabul ettiğimizde ahlakî hastalık bunun bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani bunlar arasında sebep-sonuç ilişkisine dayanan felsefi bir birliktelikten bahsedebiliriz.
Hastalıkların hem bedensel hem de ruhsal boyutları olduğuna daha önce değinmiştik. Tıpkı klasik tıpta bir hastalığın tedavisini bulmak için hekimlerin çeşitli yöntemler geliştirmesi gibi, filozoflar da ahlakî hastalıklar için çözüm yolları ve tedavi teknikleri aramaktadırlar. Çünkü hastalıkların iyileştirilmesi yalnızca tıp biliminin değil, aynı zamanda felsefenin de ilgilendiği bir konu olmuştur. Tarih boyunca birçok filozofun aynı zamanda hekimlik yaptığına şahit oluruz. Bu durum, felsefe ile tıbbın birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu göstermektedir. Yine, filozofların eserlerine baktığımızda, ahlakî hastalıklardan korunma yolları ve bu tür hastalıklarla mücadele eden kişiler için tedavi önerileri sunduklarını görmekteyiz. Zira bu tür hastalıklar hem
bireyin hem de toplumun genel sağlığını olumsuz şekilde etkileyebilmekte ve tedavi edilmesi zaruri hale gelmektedir.
Hastalık denildiğinde tıp biliminin konusu ve alanına girmesi beklenen bir durum akla gelirken, bu durum ahlakî hastalık konusu için geçerli değildir. Çünkü ahlakî hastalık tıp biliminin değil ahlak felsefenin bir alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bedensel, fizyolojik ve biyolojik hastalıklar tıp biliminin konusu ve alanına girerken; ahlakî hastalıklar ise daha çok etik, felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi disiplinlerin alanına girmektedir. İster bedensel bir hastalık ister ahlakî bir hastalık olsun her ikisinde de bir tedavi süreci ve yöntemi kullanılmaktadır.
Bedensel hastalığın etkisi bireyle sınırlıyken ahlakî hastalıkların etkisi toplumsal olabilmektedir. Şöyle ki, bedensel hastalıkların tedavisi ve tedavi süreci sadece hasta olan o kişiyi etkilemekteyken; ahlakî hastalıkların tedavisi ise sadece hasta olan kişiyi değil aynı zamanda o kişinin içinde bulunduğu toplumu da etkile[yebil]mektedir. Dolayısıyla ahlakî hastalıklar, tedavi edil(e)mediğinde toplumsal ve sosyal birçok zararın ortaya çıkacağı aşikârdır.
Ahlakî hastalık ve sağlık durumları dikkate alındığında bu durumların nefste bulunan şehevi ve gazabi kuvvetlerden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yani kişide bulunan şehvet ve öfke kuvveti birçok ahlakî hastalığa yol açabilmektedir. Dolayısıyla kişinin bu şehevi ve gazabi-kuvvetlerine son derece dikkat etmesi gerektiğini filozoflar defaatle vurgulamışlardır.
Çalışmamız boyunca ele aldığımız İslam filozoflarının ahlakî hastalıklardan korunma konusunda ortak bir hususa dikkat çektiğini söyleyebiliriz. O da “arkadaş seçimi”dir. Çünkü kişinin ahlakî hastalıklara yönel[ebil]mesindeki en büyük -dış- etken hiç şüphe yok ki arkadaş çevresi ve seçimidir. Kişi arkadaşlarını doğru seçtiği taktirde ahlakî hastalıklara yakalanması daha güç olacaktır. Şayet arkadaş seçimini iyi yap[a]madıysa ahlakî hastalıklara yakalanması daha kolay olacaktır.
Ahlakî hastalıkların özellikle erdemsizlik durumuna çok benzediğini hatta erdemsizlikler ile ahlakî hastalıkları birçok durumda birbirinden ayırt etmenin dahi zor olduğu söyleyebiliriz. Bu durum ise farklı başlıklar altında ele alınmalarına rağmen erdemsizlik ve ahlakî hastalık konusunun birçok ortak noktası olduğunu kabul etmemize ayrıca aralarında bir özdeşlik ve bağ kurmamıza neden olmaktadır.
Son olarak, bu çalışmamızla ahlak felsefesinin kıymetli bir çalışma alanı olan bu konularına biraz daha açıklık ve netlik kazandırmak istedik. Özellikle ahlakî hastalıklar ile erdemsizlikler arasındaki ilişkiye dair bulgu ve tespitlerimizin İslam ahlak felsefesi alanına ufak da olsa katkı sağlayacağını ve bu konudaki belirsizliklere ışık tutacağını umuyoruz. Özellikle hem bireysel hem de toplumsal olarak erdemli ve ahlakî davranışlara son derece ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, erdemsizliklerden ve ahlakî hastalıklardan korunma ve bunlardan kurtulma adına filozofların tavsiye ve yönlendirmelerinin tüm insanlık için oldukça önem arz ettiğini söyleyebiliriz.

Tezin tamamını okumak için buraya tıklayınız

Bu tez çalışmasına ulaşmak için Ulusal Tez Merkezi platformunu kullanabilirsiniz.