İbn Haldun’da Şehir ve Medeniyet
Tez Künyesi
Başlık: İbn Haldun’da Şehir ve Medeniyet / City and Civilization in İbn Haldun
Yazar: Recep Can Şen
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Serdar Sağlam
Yer Bilgisi: Hacettepe Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Sosyoloji Ana Bilim Dalı
Konu: Sosyoloji
Tez Türü: Yüksek Lisans
Tez No: 257873
ÖZET
Bu çalışmada,İbn Haldun’un şehir ve medeniyet konularındaki düşünce ve değerlendirmeleri araştırılmıştır. Çalışmada öncelikle,İbn Haldun’un düşünce ve sistematiğini anlamak açısından esas olan kavramlar tespit edilmiş ve bunların açıklamaları yapılmıştır. Bu kapsamda asabiyet ,umran,bedevilik ve hadarilik kavramları üzerinde yoğunlaşılmıştır.Çalışmada daha sonra İbn Haldun’un medeniyet kuramı tartışılmıştır. İbn Haldun, Mukaddime’de medeniyet kavramını doğrudan kullanmadan, umran,bedevilik,hadarilik kavramları üzerinden bir medeniyet teorisi geliştirir. Bu çerçevede İbn Haldun bir yandan genel bir insanlık medeniyeti/insan uygarlığı düşüncesi ortaya koyar, diğer yandan toplumların, ülkelerin medeniyetinden bahseder. Yine bir taraftan bedevi umran-hadari umran vurgularıyla medeniyet-kültür ayrımına dikkat çeker, öte taraftan şehirlilik ve şehirleşme üzerinden medeniyet-ilerleme ilişkisini ortaya koyar.Çalışmada, medeniyet kuramı ile ilgisi bakımından ayrı bir bölüm halinde İbn Haldun’un şehir kuramı ele alınmıştır. Bu kapsamda şehirlerin oluşumu, şehirlerin özellikleri,şehirleşme ve beraberinde getirdiği sorunlar, şehir ve medeniyet etkileşimi İbn Haldun’un bakış açısıyla ortaya konmuştur.Çalışmada son olarak, İbn Haldun’un şehir kuramı ile çağdaş batılı yaklaşımların kısa bir değerlendirmesi yapılmıştır.Çalışmada temel kaynak olarak İbn Haldun’un Mukaddime isimli eseri kullanılmıştır. Bu kapsamda Mukaddime’nin dört farklı çevirisi (Ugan,1968;Dursun,1977;Kendir,2004;Uludağ,2007) temel kavramlar ve dil özellikleri açısından karşılaştırılmış ve çevirilerde ortak algı ve değerlendirmeler bulunduğu tespit edilmiştir. Kavramlara yönelik yakın-ortak anlamlandırmalar söz konusu olduğu için çalışmanın bütününde Halit Kendir(Kendir,2004) ve Süleyman Uludağ(Uludağ,2007) tarafından yapılan çeviriler kullanılmıştır.Anahtar sözcükler: Mukaddime,Umran,Medeniyet,Şehir. |
ABSTRACT
The consideration and assessments of Ibn Haldun about the city and civilization have been inquired in this study. Main conceptions, in view of understanding the system of Ibn Haldun?s perception, have been determined and explained. Solidarity, society, primitivism and city planning have been focused.Then, the civilization theory of Ibn Haldun has been considered. Ibn Haldun develops a civilization theory through society, primitivism and city planning without using civilization conception directly in Mukaddime. In this framework, in one hand, Ibn Haldun points out a general thought of mankind civilization / human civilization, on the other hand he points out the civilization of societies and countries. At the same time, he points out the differentiation of civilization and culture by emphasizing solidarity, society, primitivism and city planning and the relationship between civilization and progress emphasizing urbanization and citizenship.In a different chapter, the city theory of Ibn Haldun, in view of civilization theory, has been considered in this study. The formation and features of cities, urbanization and its problems, interaction of city and civilization have been put forth in view of Ibn Haldun. The last thing considered in this study is a short assessment of the city theory and modern western approach.Key words: Mukaddime, Society, Civilization, City |
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
İbn Haldun, toplum üzerinden farklı açılımlar yapmaktadır. Bunlardan ilki, insanlığın toplumsal gelişim seyrini sunmasıdır. Bu anlamda, insanlık medeniyeti, iptidailikten bedeviliğe ve oradan da hadariliğe doğru bir toplumsal gelişim seyri izlemektedir. İkinci olarak, toplum modelleri çizer. İlki, insanların avcı-toplayıcı olarak tabiatta var olanları tükettiği göçebe toplumsal aşamadır. Ardından, hayvancılık ve çiftçilik yapılan yarı göçebe-yerleşik toplumsal model ortaya çıkar ve nihayet, yerleşik hayatın bütün oluşumlarının sergilendiği şehir toplumu gerçekleşir.
Üçüncü olarak, kültür-medeniyet ayrımını vurgular. Burada, ağırlıklı olarak, bedevi kültür ile hadari kültür modelleri ayrıntılandırılır. Bedevilikten hadariliğe geçişi sağlayan temel dinamik asabiyettir. Çünkü asabiyetin nihai hedefi mülktür. Bu amaçla asabiyet mülke doğru yönelir. Bu yöneliş fetih veya göçtür. Badiyede kalan asabiyet gelişemez, medenileşemez. Göç eden asabiyet ilerler, gelişir, medenileşir. İkinci dinamik, işbölümü temelinde uzmanlaşmadır. Temel ihtiyaçlar için yardımlaşma ve dayanışma içine giren insanlar, aralarında işbölümü yaparlar. Bunun neticesinde ortaya çıkan güç birliği, zamanla üretim fazlası mallar ortaya çıkarır. Bununla aynı anda, çeşitli sanatlar ve meslekler gelişir. Böylece, ihtiyaçlar daha kısa sürede, daha mükemmel ve daha çok karşılanır hale gelir.
Düşünme yetisi ve el becerisini üretimin hizmetine sunan insanoğlu, böylece sanayiye ulaşır. Temel ihtiyaçları karşılama aşamasından haci ve kemali ihtiyaçları karşılama aşamasına geçilir. Toplumu cemaat-cemiyet (badiye-hadar) ayrımında modelleyen İbn Haldun, aynı zamanda kültür-medeniyet ayrımını da gerçekleştirir. Bu ayrımda medeniyet üst yapıyı, kültür ise altyapıyı oluşturmaktadır. Bedevi kültür ile hadari kültür insanlık medeniyetinin oluşumları olarak sunulur. Bu arada hadari kültürü yaygın ve gelişmiş olan milletlerin de gelişmiş medeniyetleri olduğunu belirtir.
Medeniyetle beraber medenilik ayrı bir olgu olarak vurgulanır. Medenilik, hadariliktir. Ancak medenilik, sosyal yapı, teknik ve kültürel açıdan gelişmişlik olarak değerlendirilip bunun dışında ahlaki açıdan özel bir olumluluk içermez. Çünkü medenilik, bedeviliğin saflığı, sağlamlılığı, dayanıklılığı, cesaretliliğinin kaybolduğu şehir hayatını simgeler. Medeniler şehirlerde yaşar, haci ve kemali ihtiyaçları vardır, tekniğin imkanlarından faydalanırlar, gıdaları işlenmiş ve çeşitlidir, evleri ihtişamlı, kıyafetleri güzeldir. Fakat dini ve ahlaki açıdan üstün değildirler. Artan ihtiyaçları ve bunu ne şekilde olursa olsun karşılama arzuları, onları değerler açısından zayıflatır.
Bedevilik ve hadarilik, biri tamamen kaybolduktan sonra diğeri ortaya çıkan oluşumlar değildir. Başlangıçta yalnızca bedevilik vardır. Zamanla hadarilik ortaya çıkar. Ancak bedevilik ve hadarilik aynı anda, yan yana oluşumlar olarak varlıklarını sürdürmeye devam ederler. Çöllerde, sahralarda, köylerde ve kasabalarda bedevi kültür varlığını sürdürürken, hemen yanı başında şehirlerde hadari kültür bütün ihtişamıyla kendini gösterir. Bedevilik bir kültürel unsur olarak kalır. Hadarilik ise şehir, devlet, aile, meslekler, sanatlar, sanayi, ilimler, tabakalaşma, dil, eğitim, kurumlar, mimari oluşumları ile medeniyetin bizzat kendisi olarak öne çıkar. Medeniyeti kültürden farklı, ilerlemiş, gelişmiş, medenileşmiş, aklın ve elin (bilim, düşünce, sanat, teknik ve sanayi olarak) mükemmele ulaştığı bir aşama olarak ele alırsak, bu hadariliğin bizzat kendisidir.
İbn Haldun’un, insandan başlayan, cemiyetler ve devleti içine alan, üretim tarzlarının ve şehir hayatının incelendiği teorisinin bir bütünlük oluşturduğu söylenebilir. Ancak, bu zincir, sıfırdan başlayan ve bir yerde son bulan bir doğru şeklinde değil, sürekli devam eden bir süreçtir. Bu süreç içerisinde de şehir ve şehirleşmenin İbn Haldun sosyolojisi içerisinde ayrı bir önemi bulunmaktadır.
İbn Haldun, bedevi umranda yaşayan insanlarla hadari umranda yaşayan insanların özelliklerini karşılaştırırken bedevilerin her bakımdan, özellikle de ahlak bakımından hadarilerden daha üstün olduğunu öne sürer ve bedevilerin daha iyi, daha cesur, kanaatkâr olduğunu vurgular. Şehir hayatının insana birçok imkan sağladığını, insanın ancak hadari umranda ihtiyaçlarını mükemmel olarak gerçekleştirebildiğini öne sürmesine rağmen, İbn Haldun, ahlaki özellikleri bakımından da bedevi hayat tarzını över gibi görünmektedir. Bununla beraber, İbn Haldun’un bedevi hayatı tavsiye etmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Haldun, şehirleşme konusunda organizmacı bir yaklaşım geliştirmiş; toplumların artı ürün seviyesine geldikten ve lüks yaşama imkanları elde etmelerinden sonra şehirleşmenin gerileyerek bedeviliğe geçiş yaşayacağını belirtmiştir.
Genel olarak denilebilir ki, İslam kültürü kentli bir kültürü teşvik ederek, insanların farklılıklarıyla birlikte bir arada yaşamaları ve dünyevi zenginlikleri eşit olmasa bile paylaşmaları için ortamlar hazırlamıştır. Bu bağlamda İbn Haldun da bedeviliğe çeşitli olumlu anlamlar yüklese de şehirleşmenin kaçınılmaz olduğu ve ilimlerin de ancak şehirlerde ortaya çıkabileceğinin altını çizmiştir.
İbn Haldun’a göre şehir, belli bir refah düzeyine ulaşmış halkın güvenlik ve daha rahat yaşama amacıyla istikrarlı bir yapıda hayatlarını sürdürme isteğinden ortaya çıkmaktadır. Toplumsal yaşamın kent ve kır şeklinde ayrıldığı İbn Haldun düşüncesinde yerleşiklik ve göçebelik değil; üretim biçimi bu ayrımı belirlemektedir. Kırsal alandaki üretim artışı, yeni ihtiyaçların belirmesine ve üretimin pazarlanması ihtiyacına yol açtığı için şehir hayatını ortaya çıkarmıştır. İbn Haldun organizmacı bir şehir anlayışı geliştirerek; şehirlerin de tıpkı insanlar gibi doğduğunu, yaşadığını, geliştiğini ve yok olduğunu belirtmiştir. İbn Haldun’a göre; daha kalabalık halk topluluklarını bir araya toplayan şehir hayatı, medeniyetin ilk aşamasını oluşturmaktadır. Devletin oluşumu ve şehirlerin kuruluşu arasında da önemli bağlar olduğunu ifade eden İbn Haldun, evrimci bir bakış açısıyla devletin ikinci evresinden sonra şehirleşmenin de gelişim göstereceğini belirtmektedir. Çünkü, şehirleşme, toplumu ve kamu gücünü örgütleyerek belirli bir yöne çekecek devlet otoritesine ihtiyaç duymaktadır. Devlet de özellikle güvenlik endişesiyle şehirleşmeyi teşvik etmektedir.
Çalışmanın genelinde de incelediğimiz gibi, İbn Haldun düşüncesinde ekonominin gelişmesi ile maddi ve manevi kültürün gelişmesi arasında derin bağlar bulunmaktadır. Bu ise ancak şehirlerde mümkün olabilmektedir. Yeni işlerin ortaya çıktığı, sanatın geliştiği şehirlerde, zenginliğin artması sanayi ve ilimlerin gelişmesini, bunların gelişmesi de fikir ve zihnin gelişmesini sağlamaktadır. Çünkü şehirlerde üretim fazlasının ortaya çıkması ile insanlar arta kalan fazla kazançlarını bilim, fen ve sanat öğrenmeye sarf edecekler, böylece toplumsal kültürde de bir artış ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak, medenileşmenin itici gücü olarak şehirleri gören İbn Haldun, hadari hayat biçiminin, toplumların ilerlemesi için gerekli olduğunu savunmaktadır. Şehirlerin kuruluşunda ekonomik faktörlere de görüşlerinde büyük ağırlık veren düşünür, sanat, kültür ve bilime, zaruri ihtiyaçların karşılanması ardından vakit ayrılabileceğini savunmasından dolayı şehirleşme ve medenileşmeyi aynı paralelde değerlendirmiştir.
Tezin tamamını okumak için buraya tıklayınız: İbn Haldun’ da Şehir ve Medeniyet
Bu tez çalışmasına ulaşmak için Ulusal Tez Merkezi platformunu kullanabilirsiniz.