Geri

Teoman Duralı’da mekân, kültürel seyyahlık ve medeniyet ilişkisi

Makale Bilgileri


Birincil Dil: Türkçe
Konular: Türk Halk Bilimi (Diğer)
Bölüm: Türk Dili, Kültürü ve Edebiyatı

Yazarlar:Elife Kılıç
Kırklareli Üniversitesi
ORCID: 0000-0002-6610-6487
Türkiye

E-posta:elifekilic34@gmail.com Yayımlanma Tarihi: 21 Ekim 2023
Yayımlandığı Sayı: Yıl 2023, Sayı: 36


Bir mütefekkirin, doğa, kültür ve medeniyet yaklaşımını, bunu besleyen kültürel seyyahlığını ve kültürel ortamı ile ilişkisini gördükten sonra, kültürel farklılıklardan medeniyetlerin nasıl gelişip farklılaştığını, burada doğal çevrenin, üretim kaynak ve koşullarının etkisi olmakla beraber, yakın yerlerde bulunan toplumlar arasındaki farklılıkların beşeri unsurlardan, tarihsel gelişmelerden kaynaklandığını Duralı özelinde görmek mümkündür. O, özelden genele küçük bir coğrafyadan, daha sonra dünya coğrafyası ve medeniyetlere bakışın nasıl geliştiği, bunun dayanaklarının neler olduğunu göstermeye çalışarak önemli bir hayati süreç yaşamıştır.

Sadece akademik kaygılar ile yola çıkmamış, insanı anlamaya ve bugünkü insanın sorunlarını da belirlemeye çalışmış ve kendi bakışı çerçevesinde hem sorunları hem de çözümleri felsefi olarak temellendirme girişiminde bulunmuştur. Doğuştan sahip olduğu merak duygusu, onu bir kâşif özelliğiyle, kendi kültürü başta olmak üzere diğer kültürleri tanımaya itmiş ve yaşamında seyyahlık yönü devam ederken, bu kültürel seyyahlıktan edindiği tecrübe ile medeniyetlerle ilgili felsefi görüşlerini geliştirip günümüz medeniyetlerini ve insanını anlama sürecinde edindiği düşünceleri felsefi olarak temellendirmiştir.

Yazdığı eserler ve verdiği seminerlerde, insanın hem biyolojik varlık kısmını hem de kültürel değişiminin izlerini düşünce dünyasında sürmüştür. Zamanla beraber doğanın, özünden uzaklaşan ve daha mekanik, teknik yaklaşımla ele alınan insanın sahip olduğu değerlerin de nasıl değiştiğini eserlerinde gözler önüne sermiştir.

Duralı açısından, Descartes sonrası karşımıza çıkan felsefe ve yeni mekanik evren sisteminin doğurduğu varlık, talimatlar doğrultusunda adeta bir makine gibi duygusuz ve düşüncesiz iş göreceği için mânadan kopmuş olacaktır ki zaten bu insanın doğal dünya ile ilişkisi kalmamıştır. Doğa ancak mânalar âleminde anlamlıdır, oysa artık var olan yabancılaşmanın dünyasıdır.

Dolayısıyla düşünür, burada, doğayı koruma amacının da oyun gibi geldiği (Duralı, 2011, s. 61) görüşündedir. Çünkü doğa, bahsolunan mâna âleminde kendinde değer taşırken artık sadece araç olarak anlam kazanmaktadır. O da insanın pratiklerine yönelik olarak kullanılan bir araç olarak kabul edilmektedir.

Peki böyle bir dönemde sürdürülebilir bir dünya mümkün müdür? Duralı, bu konuda karamsar olmasını, ilkaslı ormanların yıkılıp yerine ormanlaştırma çalışmalarının yapılmasını örnek vererek açıklar. Bunun, ilkindeki varlık çeşitliliğini barındırmadığını söylemekte ve sürdürülebilirliğin ancak insanın dünyayı terk etmesiyle mümkün olabileceğini belirtmektedir (Duralı, 2011b, s. 63).

Yoğun bir nüfus ve aşırı tüketim haliyle sürdürülebilir bir yaşama imkân tanımamakta, aksine var olan kaynakların sürekli azalmasına sebep olmaktadır. Üstelik teknolojik ve pratik değerlerin öne çıktığı, kullanım değerinin öz değerin yerine geçtiği bir anlayışta sürdürülebilir bir yaşam olmasına imkân yoktur.

Teoman Duralı, insan-doğa ilişkisinde yurt kavramının da dışarıda bırakıldığını söyler ki bu, en önemli inanç kaynaklarından biri olan aitlik duygusudur. İnsan, neye ve nereye ait olduğunu bilmek isterken, küreselleşen bir dünyada artık ait olunan yerin, yurdun önemi kalmamıştır (Duralı, 2011b, s. 68). Böylece bireyin kendine, toplumuna ve var olduğu yere kendini ait hissetmesi giderek zorlaşırken, çoğu insan bunu sorun olarak bile görmemektedir.

Oysa kimliğimizi oluşturan, ait hissettiğimiz ana yurdumuz, kültürel değerlerimiz ve yetiştiğimiz ortam, bizi biz yapan ve diğerlerinden ayıran unsurlar olarak başat öğelerdir. Günümüz insanı, buna ihtiyaç duymadığı noktada küresel olanda kendini kaybetme ve tek biçimli kültürün etkisi altına girme mecburiyetinde kalmaktadır. Maalesef bir kısım insan, bunu çoğu zaman farkında olmadan gönüllü bir şekilde gerçekleştirmektedir.

Dünya, artık farklı özelliklere sahip mekânlar çokluğu değil; Roland Robertson’un da belirttiği gibi tek bir mekân olarak kabul edilir. Bu kabul, Bolay’ın işaret ettiği gibi vatan, millet fikrini, şuuru, milli kültürü ve ekonomik, siyasi, kültürel değişkenleri ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır (Bolay, 2006, s. 289).

Dolayısıyla doğa, mekân, çevre kavramları anlam değişikliğine uğradığı gibi yerel kültürler de küreselleşme içinde erimektedir. Duralı, hem doğa ile insan ilişkisinin nasıl değiştiğini hem de sahip olunan kültürel değerlerin kaybolmakta olduğunu ve bu düşüncelerin yeni bir insan anlayışı doğurduğunu vurgulamaktadır.

Duralı, ayrıca görüşlerinde yerel ve evrenseli bağdaştırmış (Kılıç, 2020, s. 60); sadece kendi sorunlarıyla ilgilenmemiş, genel olarak dünyada sorun olan küreselleşmenin arkasındaki medeniyetleri, bunların gelişim ve değişimlerini de serimlemiştir. Bu, bir filozofun ödev edindiği meselelere nasıl dört elle sarıldığını ve sorunlara felsefi temellendirmelerle yanıtlar aradığını göstermektedir.

Onun meselesi, yerel ve milli olduğu kadar evrensel olma özelliğine de sahiptir. Bu yüzden, insanı ve anlam dünyasını açıklarken hem biyolojik yapısıyla hem de manevi ve kültürel yapısıyla ilgilenmiş; onu bütüncül bir bakışla ve tarihsel bir varlık olmasıyla ele almıştır.

Bu yüzden Duralı’nın felsefe-bilim, kültür ve medeniyet alanlarındaki çalışmaları, bu alanlarla ilgili önemli belirlenimleri vermesi ve insanın bugün kendini nasıl tanımladığı, konumlandırdığı, sorunlarını nasıl çözdüğüne yönelik tespitleri sunması bakımından sadece bizler için değil, gelecek kuşaklar için de ufuk açıcı bir rehber vazifesi görmektedir.

Makalenin tamamını okumak için buraya tıklayınız: Teoman Duralı’da mekân, kültürel seyyahlık ve medeniyet ilişkisi

Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/rumelide/issue/80407/1372382